Adolf Hitler (d. 20 Nisan 1889, Braunau, Yukarı Avusturya - ö. 30 Nisan 1945, Berlin, Almanya), 1933 itibari ile Almanya'nın başbakanı ve 1934'den ölümüne kadar Almanya'nın "Führer"(Lider) iydi. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi(NSDAP)'nin kurucusu ve lideriydi.
Hitler, Almanya'da Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan krizden güç kazandı. Propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit veriyordu; bunun yanında da belli bir seviyede nasyonalizm, anti-semitizm ve anti-komünizm de sunuyordu. Ekonominin tekrar kurulması, yeniden silahlandırılmış bir ordu ve totaliter ve faşist bir rejimle; Hitler saldırgan bir dış politika izleyerek Alman "yaşam alanı"nı (Lebensraum) genişletmek amaçıyla Polonya'ya saldırdı. Hızlı saldırgan savaş taktikleri ile Avrupa'nın büyük bölümünü istila etti. ABD'nin 2. Dünya Savaşı'na katılımı ve Rusya'ya lojistik desteği sonucu gerilemeye başlayan Alman ordusu, sonunçta müttefiklerin Berlin'e girmesi ile 3. İmparatorluk tarihe karıştı. İntihar eden Hitler'in yakılmış cesedi ise büyük bir ihtimalle Kızıl Ordu tarafından yok edildi. Nazi'lerin ırkçılığı sonucu yaklaşık 11 milyon kişi savaşta öldürüldü. Bunların arasında 6 milyon musevi vardı, ve Yahudi Soykırımı olarak tanındı. Hitler'in başlattığı 2.Dünya Savaşı boyunca toplam 62 milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Savaşın son günlerinde Rusya'nın Kızıl Ordu'su tarafından istila edilen Berlin'de; Hitler, eşi Eva Braun ile Berlin'deki yeraltı sığınağında intihar etti. Yakılan cesetleri daha sonra ortadan kaybolmuşsa da, Kızıl Ordu tarafından yok edildikleri tahmin edilmektedir.
Çocukluğu ve İlk Gençlik Yılları
Adolf Hitler, 20 Nisan 1889 yılında Almanların yoğunlukta olduğu Yukarı Avusturya'nın Braunau kasabasında doğdu. Avusturya vatandaşı idi. Bir gümrük memuru olan Alois Hitler (1837–1903) ve Klara Poelzl (1860-1907) 'ün beş çocuğundan üçüncüsüdür. İlk tahsilini doğduğu kasabada yaptı. Orta tahsiline Linz şehrinde başladı. O sıralarda, ilerde memur olmasını isteyen babasıyla zıtlaşıyor, ileride ressam olmak istediğini söylüyordu. Sevmediği dersleri asıyor, hiç ilgilenmiyordu (ileride öğretmenlerini çok sert biçimde eleştirmiş, sadece tarih öğretmenini çok sevdiğini ve ona çok şey borçlu olduğunu belirtmiştir).
On üç yaşında tüberkülozdan babasını kaybetti. Daha sonra ağır bir ciğer hastalığı geçirmiş, bir yıl kadar okuldan ayrı kalmış, sonrada maddi sorunlar nedeniyle okula geri dönememiştir. Annesine bakma sorumluluğuyla inşaatta işçi olarak çalışmaya başladı. Gençliğinde kazandığı küçük miktarda paranın önemli bir kısmını kitaplara ayırıyordu. İçindeki anti-semitizim(yahudi düşmalığı) ise o zamanlar başlamıştır. İlk başlarda bu fikre karşı çıksada yahudilerin birbirlerini kültür, sanat, politika, iş hayatı gibi bütün alanlarda kayırdıklarını düşünmeye başlayınca, Yahudileri sevmemeye başlamıştır. Kendisi bu konuyu şöyle der: "Ne zaman bir tiyatro gösterisi, bir müzik abartılsa yahudi yapımı bir şey olduğunu görüyordum. Bunu abartanlarda yahudilerdi. Bir çok alanı ele geçirdikleri için tüm alanlarda birbirlerini kayırıyorlardı. Güzel bir alman yapıtı 10 üzerinden 5 alamazken yahudi yapıtları 10 alıyordu. Bu yüzden bir anti-semitist olmaya karar verdim."
Babasız ve parasız zor yaşam şartlarının üstüne bir de on dokuz yaşına geldiği 1907 yılında annesini kaybetti. Annesiyle hep ayrı bir bağ olduğundan söz eder ve o öldüğünde babasının ölümünden daha fazla üzüldüğünü anlatır.
Ressam olma ümidiyle Viyana Güzel Sanatlar Akademisi sınavına girdi ancak başarısız oldu. Bir süre, yapıp sattığı resimlerden kazandığı parayla, sefalet içinde yaşadı. 1912'de Viyana'dan Münih'e geldi.
1914'de I. Dünya Savaşı çıkınca Hitler, Bavyera ordusuna gönüllü olarak girdi. Alman mağlubiyetinden sonra Hitler, arkadaşı mühendis Feder ve altı kişi tarafından kurulmuş olan Alman İşçi Partisi isimli gizli bir fırkaya katıldı ve kısa sürede bu fırkanın reisi oldu. Fırkanın adını NSDAP (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiter Partei/ Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) olarak değiştirdi ve nüfuzunu arttırdı. Taraftarlarına kısaca "Nazi" ismi verildi. Kendisine de, taraftarları, rehber anlamına gelen "Führer" lakabını verdiler. Parti 25 maddelik bir program hazırladı. Bu programın ilk maddesi Almanya'yı Versay'ın zilletinden kurtarmak idi. Alman vatandaşlığının yalnız Alman kanını taşıyanlara hasredilmesi lazım geleceği programın temel maddelerindendi. Aynı zamanda büyük sermayeyi devleştirmek de yine programın esaslarından birini teşkil eder. Völkischer Beobachter adlı gazeteyi yandaşları çıkarıyordu. Josef Goebbels bu gazetenin tamamen parti bülteni halini almasını sağladı. Gazetede partisinin fikirlerini açıklayan makaleler yayınladı.
Siyasi Kariyeri
Adolf Hitler ve İngiltere başbakanı Lloyd George
1924'de Münih'ten hükümeti devirmek için teşebbüslerde (Birahane Darbesi) bulundu fakat başarılı olamadı. Bunun üzerine 10 ay hapse mahkum edildi ve bu zaman içinde "Mein Kampf" (Kavgam) isimli bir kitapta fikirlerini yazdı. Bu kitap, partinin bundan sonraki faaliyetlerine yön verdi. 1924 ve 1929 yılları arasında partisi başarısız oldu. Ancak Dünya Ekonomik Krizinden sonra daha fazla oy kazanabildi (1929). 1930 seçimlerinde yüzde 18 oy ile SPD'den sonra ikinci büyük parti oldu. Hitler'in oyları Katoliklerden daha fazla Protestanlardan, şehirlerden daha fazla kırsal bölge ve kasabalardan, işçilerden daha fazla orta ve üst kesimden geldi.
1932 yılında yapılan üçüncü genel seçim, 31 Temmuz tarihlidir. Seçim sonuçlarından yine parlamentoda çoğunluğu sağlayabilen bir parti çıkmamıştır. Toplam oyların yüzde 37’sini alan Nazi partisi, parlamentoda çoğunluğu sağlayamamakla birlikte en çok sandalye sayısına sahip partiydi.
1933 yılının Ocak ayında, Komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede içsavaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg Hitler’i, Katolik Merkez Parti’yle bir koalisyon kurarak istikrarlı bir hükümet kuracağı umuduyla başbakan atadı.
Ancak Katolik Merkez Parti’yle bir anlaşma sağlanamadı. Milliyetçi Parti’nin de desteğini alan Hitler, ülkeyi yeniden bir genel seçime götürdü.
Hükümette olmak dolayısıyla devletin tüm olanaklarını kullanan bir seçim kampanyası yürütülmüştür. Öte yandan Hitler, hiçbir şekilde ulusalcı bir sosyalist olmadığını, gerçekte ne olduğunu çok net bir şekilde, gereken yerlere anlatabilmişti. Bu seçim kampanyası sırasında endüstri ve finans-sigorta devlerinden büyük miktarda mali destek sağladılar.
27 Şubat 1933 akşamı Reichstag’ta bir yangın çıkmıştır. Büyük ihtimalle Nazi partisi tarafından yapılmıştır. Soruşturma kısa sürede polisi Marinus van der Lubbe adından yarı-deli bir komüniste götürdü. Yangını çıkaranın kendisi olduğunu itiraf etti.
Ertesi gün, Hitler Hindenburg’a, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. İzleyen günlerde Nazi partisi ve Milliyetçiler dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu.
5 Mart 1933 günü yapılan seçimlerde Nazi partisinin oyları yüzde 44 düzeyine çıkmıştır. Milliyetçi partilerin oyları düşmüş olmakla birlikte parlamentoda çoğunluk sağlanabiliyordu.
Seçimlerin hemen ertesinde parlamentodan bir “yetki kanunu” çıkartıldı. Bu kanun, Reichstag’ın tüm yetkilerini dört yıl süre ile kabineye devrediyor, ve çalışmalarına bu süre için ara veriyordu.
Ancak böyle bir kanun için parlamentoda üçte iki çoğunluk kararı gerekmektedir. Bu çoğunluk kararının nasıl sağlandığı Nürnberg Mahkemeleri tutanaklarına da geçmiştir. Oylamanın yapılacağı gün parlamento SA tarafından kuşatılmış, bazı Sosyal Demokrat parlamenterler içeri alınmamıştır. Zaten 81 komünist parlamenter de seçimlerden önce göz altına alınmıştı.
23 Mart 1933 günkü parlamento oturumunda “Halkta ve Almanya’daki Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanun (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reicht) adındaki yetki tasarısı kabul edilmiştir.
Bu kararnameyle yürütme ve yasama erklerini eline almıştır. Hemen ardından diğer partileri yasakladı. Büyük bir propaganda faaliyeti yürüterek ve olağanüstü hitabet ve ikna kabiliyetini kullanarak bütün Alman halkını Nazi bayrağı altında birleştirdi. Kendisini, Almanların yanılmaz büyük lideri ilan etti ve halkı da buna inandırdı. Bundan sonra Alman halkı ölümüne kadar Hitler'in peşinden körü körüne gitmiştir.
Halka, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaracağına söz verdi ve bu yolda çalışmalarına başladı. Almanya'da aşırı artış gösteren işsizliği savaş hazırlığı için kullanarak, iş sahası oluşturdu. Ülke genelinde büyük otobanlar inşa ettirdi.
Ülkedeki bütün aksaklıkların nedeni olarak Yahudileri ve çingeneler gibi bazı azınlıkları gösteriyor, Alman ırkının üstün ırk olduğunu söylüyordu. Bütün bir Alman halkını da bunlara inandırmayı başardı ve tarihin en büyük soykırım faaliyetine girişti. Bütün Yahudileri toplama kamplarında topladı. Çalışabilecek durumda olanlar ayrıldıktan sonra diğerleri gaz odalarında öldürülüp, fırınlarda yakıldılar. (Bu faaliyetler sadece Almanya'da değil, daha sonra işgal edilen bütün ülkelerde de gerçekleştirildi. Bu şekilde tüm Avrupa'da yaklaşık olarak 5.5 milyon Yahudi ve yarım milyon çingene öldürüldü.) Alman ırkını iyileştirmek adına, binlerce zihinsel engelli insan da hastanelerde, verilen gizli emirlerle öldürülmüştür.
Savaş sonucunda Almanya'nın yenilgisini gören Adolf Hitler ümitsizliğin iyice artması üzerine 29 Nisan 1945'te Berlin'de karısı Eva Braun'la birlikte aynı anda siyanür hapı içip, önce Eva Braun'u sonrada kendisini bir silah vasıtasıyla vurarak intihar etti. Kendi isteğiyle Führerbunker bahçesinde benzinle cesetleri yakılmıştır. Hitler'in bunu istemesinin sebebinin Sovyet ordusu tarafından yakalanıp teşhir edilmek istememesi olduğu iddia edilmektedir. Tüm bu 'resmi' hikayeye rağmen Hitler'in sonuyla ilgili çeşitli iddialar 'komplo teorileri' seviyesinde de olsa hala tartışılmaktadır.
Hitler ölmeden önce ikili vasiyetnamesini yazdırmıştır: Siyasi ve Özel Vasiyetname. Hitler'in siyasi vasiyetnamesi bir hınç çığlığıdır. Ona göre; Almanya bütün milletler için bir zehir gibi tehlikeli olan Yahudileri ve Bolşevizm'i kovalamaktan asla vazgeçmemelidir. Almanya'nın geleceğini tartışmasız bu olgu belirleyecektir. Hitler, savaşa girmekte haklı olduğunu savunuyor ve yenilgiden korkak yalancı generalleri sorumlu tutuyordu. Özel Vasiyetinde ise, tüm hayatı boyunca topladığı sanat eserleriyle doğduğu şehir olan Linz'de bir müze kurulmasını istedi. Tüm şahsi mallarını partiye eğer parti kalmamışsa devlete bıraktığını söylüyordu.
İç politikadaki politika ve uygulamalar
Hitler, iktidara gelmesinin hemen ardından Alman ekonomisinin düzenlemesini hedef almıştır. Gerek I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının, gerekse de 1930 yılındaki genel ekonomik buhranın sonucunda Alman ekonomisi ciddi sıkıntılar içindeydi. Yaşanan hiper enflasyon, aşırı boyutlara varan işsizlik ve bunlara bağlı olarak sanayideki kapasite düşüklüğü, Hitler’in izlediği ekonomi politikalarıyla kısa sürede kontrol altına alınmıştır.
Hitler'in iktidara geldiği 1933 yılını izleyen yıllardaki Alman ekonomisinde gözlenen gelişmeler, çoğu kez Hitler'in olağanüstü başarısı olarak kabul edilir. Hitler'in iktidarın tüm kontrolünü ele geçirmesinin hemen ardından tüm sendikalar kapatılmış, tüm çalışanlar bir "işçi birliği" çatısı altında toplanmış, işçi aidatları, genel bütçeye aktarılmıştır. Ücret artışları ve bunun sonucu olan grev olasılığının kalktığı ekonomide, doğal olarak bir istihdam artışı yaşanmıştır. İşgücü maliyetinin düşmesi ve "iş dünyasındaki barış ve istikrar", işgücü talebini artırmıştır. Teknolojik ve askeri alanlarda büyük yatırımlar yapmıştır.
Dış politika
Alman ekonomisinin canlandırılmasının ardından Hitler, izleyeceği dış politikanın temelini oluşturan askeri stratejisini hayata geçirmeye yönelmiştir. Bu stratejinin ilk adımında Alman kara, deniz ve hava kuvvetlerinin, Versay anlaşmasıyla getirilen sınırlamalardan kurtulmasını sağlamıştır. Bunun sonucunda büyük tonajlı savaş gemileri ve denizaltı, zırhlı kara savaş araçları üretimine geçilmiş, kara ordusunun mevcudu artırılmıştır.
Hitler'in ikinci stratejik hedefi, Almanca konuşan nüfusun yaşamakta olduğu bölgelerin, Alman topraklarına katılmasıdır. Bu stratejik evrenin adımları, 12 Mart 1938 de, Avusturya’nın ilhak edilmesiyle başlamıştır. Ardından ikinci adım olarak Çekoslovakya toprakları içindeki Sudet bölgesidir. Hitler’in baskısıyla 29 Eylül 1938 günü imzalanan Münih Anlaşmasıyla Sudet bölgesi Almanya’ya veriliyor. Konferans, Alman, İtalyan, İngiliz ve Fransız başbakanlarının katıldığı, Çekoslovakya’nın temsici bulundurmadığı bir anlaşmadır. Anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda Hitler, hiç zaman kaybetmemiştir. 1 Ekim 1938'de yine silah kullanılmaksızın, uluslararası anlaşmalara dayanılarak, nüfusunun yüzde elliden fazlasını Almanların oluşturduğu Sudet bölgesi Almanlarca işgal edilecektir. 15 Mart 1939'da ise Çekoslovakya’nın kalanını da topraklarına ekleyeceklerdir.
Hitler'in stratejisinin üçüncü evresi, "Kavgam"'da açıklamış olduğu üzere Doğu Avrupa topraklarının ilhak edilmesidir. Ancak bu, askeri operasyonları gerektirecektir ve Hitler'in askeri stratejisini oluşturacaktır.
Askeri strateji
Amerikan Newspaper Adolf Hitler'in Ölüm Haberi
Hitler ve kurmaylarının II. Dünya Savaşı öncesi stratejileri, esas itibariyle I. Dünya Savaşı öncesi Alman stratejileriyle ana hatlarda örtüşmektedir. Hitler'in en büyük endişesi yine, iki cepheli bir savaşı sürdürmek zorunda kalmaktır. Bundan kaçınabilmek amacıyla I. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, Schlieffen Planı kabul edilmiştir. Önce, seferberliğini daha hızlı gerçekleştirebilecek olan Fransa ile savaşılacak, bu ülkenin savaş dışı kalmasının hemen ardından Rusya'nın istilasına girişilecektir. Hitler, Almanya'nın kuzey ve güneyindeki İskandinav ve Balkan ülkelerini istilayı başlangıçta düşünmemiştir. Bu ülkelerin tarafsız kalmasını sağlamayı, bu şekilde güney ve kuzeyde güvenli bir tampon bölge oluşturmayı hedeflemişti. Ancak savaşın ileriki aşamalarında Kuzey Cephesini, Norveç'i istila ederek, Güney Cephesini de Balkanlar'ı istila ederek açmak zorunda kalmıştır.
Fransa Seferi ile bu ülkenin savaş dışı bırakılmasıyla batıda bir cephe açmak tehlikesi kısmen önlenmişti. Hitler, en güçlü müttefiki Fransa'nın teslim olması ardından İngiltere'nin barış masasına oturmak zorunda kalacağı düşünmekteydi ama bu olmadı. Hava akınlarıyla İngiliz Hava Kuvvetleri'nin etkisiz hale getirilmesi ve ardından İngiltere'ye bir çıkartma harekatının başlatılması girişimi de, İngilizlerin sert direnişi karşısında başarısızlığa uğradı.
Alman orduları Rusya Seferi sırasında başlarda parlak başarılar kazandılar ise de sonunda yenilgiye uğradılar. Askeri tarihçiler bu yenilgi üzerine çeşitli analizler ortaya atmışlardır. Rus kışının soğuğu, kış aylarındaki kar ve buz, bahar aylarındaki yağışlar, Rusya'daki yolların kötü durumda olması, ikmal hatlarının fazlasıyla uzaması, bu hatlar üzerindeki Rus partizanlarının etkinlikleri, çok geniş bir cepheye yayılmak durumunda olunması, Hitler'in hatalı kararları, Müttefiklerin malzeme yardımları gibi.
Fakat sonuçta Alman orduları, Kızıl Ordu karşısında yenilgiye uğradılar. Analizler genellikle "Alman Orduları niçin yenildi" sorusunu irdeler. Çok az analizci, "Kızıl Ordu nasıl yendi" sorusunu irdelemiştir.Ancak şuda var, almanlar pek çok cephede savaşıyorlardı, bunu da düşünmek gerekir. Ayrıca İtalyanlar pek savaşmayı bilmiyorlar, Japonlar onlardan bağımsız bir savaş yürütmüşlerdir.
Popüler kültürde
- Nazi Almanyası ve Adolf Hitler'in son günlerini anlatan 2004 yapımı Çöküş filminde Hitler'i Bruno Ganz canlandırmıştır.