kitapciamca.tr.gg.tr.gg / cunobag2.tr.gg / cunobag3.tr.gg /



     destek olun
     yardim sayfasi
     Ana Sayfa
     Ziyaretçi defteri
     hakkimda
     WEBMASTER
     kod editoru
     Tasarimlar
     il tasarimlari
     Arka planlar
     Butonlar
     html kodlari
     javascript
     Site ekle
     Link ekle
     gifler
     EGLENCE
     yazılarım
     hayat dersi
     sirli olaylar
     resimler
     hikaye
     siirler
     ilginc resimler
     İz Birakanlar
     devrimciler
     öyküler
     komedi
     gerekli linkler
     ....
     DERSLER
     edebiyat
     ingilizce
     fen bilgisi
     matematik
     fizik
     kimya
     biyoloji
     sosyal
     tarih
     turkce
     cografya
     psikoloji
     görsel sanatlar
     teknoloji ve tasarim
     MUZIK
     müzik nedir
     muzik dinle
     heavy metal nedir
     heavy metal
     .
     site haritasi



- mola


Mola...



Gözlerimi açtığımda karanlık bir odadaydım.. ellerimden duvara bağlanmıştım..
bilincim beni terk etmek üzereydi.. susamıştım.. nerdeydim.. ne zamandır buradaydım..
bir süre beynimi kurcalayan bu sorulara yanıt aradım.. kapının açılması ile
oda aydınlanmaya başladı bir süredir tavandan sarkan örümcek ağları olduğunu düşündüğüm
şeylerin aslında avize olduğunu anlayabileceğim kadar aydınlandı oda..
iki iri adam içeriye girdi, kötü giyimli ve kirli uzun saçları olan iki adam..
konuşamıyordum.. bana yaklaştılar.. ellerimi çözdüler ve kollarıma girdiler..
sanırım çok uzun süredir buradaydım..
bacaklarımı hissetmiyordum.. beni sürükleyerek odadan çıkardılar..
hemen karşımızdaki ahşap merdivene doğru g*türüyorlardı.. merdivenleri çıkartırlerken..
ayaklarım basamaklara takılıyordu.. onları kontrol edemiyordum... yerler ahşaptı..
her taraf pislik içindeydi.. burası neresi??.. neden benimle konuşmuyorlar..
.. çok sessizdi.. bu beni tedirgin ediyordu..
uzun bir koridordan daha önceleri tuvalet olarak kullanıldığını tahmin ettiğim odanın
içine girdik.. vücudumda örümcek ağlarını hissediyordum.. sanki heryanımı sarıyorlardı..
pis bir koku ve loş bir ışık vardı.. kollarımı bıraktılar.. yere yığıldım..
bir süre hareket dahi edemeden bu şekilde kaldım.. adamlar dışarı çıktılar ve kapıyı kapattılar..
sessizlik ve ben yine başbaşaydık..pis koku derinleşmeye başladı..
kendime gelmeye başladığımda susuzluğumu yeniden hatırladım.. kendimi çok çağresiz hissediyorum..
yavaşça ayağa kalktım.. ağlıyordum.. ama gözyaşlarımı göremiyordum.. yalnızca tenimde hissediyordum..
gözyaşlarımı silmek için elimi yüzüme g*türdüm.. burnumda bir gariplik vardı... ve pantolonum boldu.. bana ait olamayacak kadar boldu.. ayakkabılarıma baktığımda neler olduğunu
anlamaya başladım.. kim olduğumu.. ben.. gözyaşlarım.. kırmızı burnum.. ayakkabılarım.. palyaçonun gözyaşları..
gözyaşlarımı sildim.. komik burunluktan kurtuldum.. kapatıldığım kapıyı açıp kısa bir süre önce
sürüklenerek çıkarıldığım merdivenleri koşar adımlarla indim... karşımda demirden büyük bir kapı duruyordu..
ağır ve kendimden adımlarla kapıya yaklaştım.. demir paslanmış kapının kolunu çektim.. yeni hayatıma ilk adımımla birlikte..
ben nerede yürüyorum.. bu uzun yolda neyin nesi.. evet evet şimdi tanıdım burayı.. burası benim herzamanki yürüdüğüm yol..
ama bu sefer adımlarım farklıymış meğer.. şimdi tekrar bakıyorum da kendime.. sahneden daha iyi biryerdeyim.. ve düşünür olmuşum
yanımdan bana çarpmadan geçmeye çalışan tüm insan oğlunu..
"acaba o nasıl yaşıyor? memnun mu?" diye..
iyilik meleği olmuşum sanki arkamda zebanilerimle..
...bu yokuşu tekrar tırmanıyorum.. ama içimden bir ses bu yokuşu son tırmanışın diyor..
acaba ben tırmandığımda bu yokuşa ne olacak..
gene geldim bu fırının yanına.. camekana surat çizdim kemirilmiş tırnaklarımın örttüğü parmak uclarımla...
bu arada ekmek kokusu kesiyor burnumu.. çok acıkmış olmalıyım.. birden aklıma yaşıyorken mangal başında tükettiğim zamanlarım geldi..
kahkahalarla boyanmış.. dostlarla birlikte akşam sefaları..
kızarmış ekmekler günahlarını çıkartırcasına..
anılarımda geldi nihayetinde.. yürüyüp yoluma devam etmeliyim... yürüyüp görmem gerekiyor.. beni bu yolun sonunda neyin beklediğini..
çizdiğim surata tekrar ve sonkez bakıyorum vedalaşmak adına.. neyse.. o da ağlamış zaten..
hayır hayır.. bana gerçekten bir şeyler oluyor! şimdi ise bir evdeyim.. ve burası çok havasız.. belliki insanlar solumuş bu dört duvar arasında..
pencereyi açmam gerekiyor ama kıpırdamak istemiyorum.. çünkü ağlama sesleri geliyor kulaklarıma..
durun bir dakika.. yanıma mantığım geldi.. ve bana çok kızgın!
bir hışımla tuttu bileğimden o güçlü elleriyle.. çekip g*türüyor içeriye doğru kıpırdamak istemeyen beni..
canımı yakıyor kendinden emin hareketleriyle.. korkuyorum gene bir hata yapmış olmaktan..
küçük ve masum bir kız çocuğu olmuş duygusallığım.. koridorda çıkıyor karşıma..
ve bana mevlüt şekeri uzatıyor.. o da ağlıyor..! ağlama sesleri yaklaşıyor attığım her adımla birlikte kulaklarıma..
ve oksijen giderek azalıyor..içim daha da sıkılıyor.. nihayet odaya geldiğimde görebiliyorum.. içeride tüm benliğim oturmuş ağlıyor.. ve bana başın sağolsun diyorlar.. hissedebiliyorum.. acıyorlar bana.. ve sabırsız tarafım kalkıp fısıldıyor kulağıma..
"...içindeki çocuğu kaybettin!"
ben akşamları inatla batan güneşin saçtığı o turuncu ışıklardan sadece artakalanım.
ve birazdan gene karanlık çökecek sakla beni.. sar beni.. ben buna muhtacım.. kokla beni..
ne duyuyorsun..? öfke mi? inat mı? hırs mı? yoksa boşvermişlik mi? hayır.. sadece benliğimi duyuyorsun..
tanı beni.. beni hiç bir zaman çözemeyeceğim cümlelerin içinde kullan.. hayır sus. düşeneyim sessizce kendimi
izin ver n'olur bırak geçeyim dikenli teller ardına.. hissediyorum.. beni bekleyen birşeyler var orada..
ama ben gitmeden önce yanından iyi şeyler söyle kulaklarıma.. öyle şeyler olsun ki o tatlı dudaklarından benim için dökülenler..
bırakmasınlar beni yarı yolda.. o yoldan giderken karşımıza çıkan ne olursa olsun.. terk etmesinler beni.. benim seni terk ettiğim gibi..
tıpkı düşlerim gibi.. umduklarım gibi.. onlara bakıyorum da.. yok adiler hiçbir yerde.. tıpkı birazdan senin yanında benim olmayacağım gibi..
bırak geçeyim n'olur.. yolum yolumdur.. inatla sarıldım.. ve adım adım tüketeceğim.. bu taşlarla örülmüş insan dehasını..
her ne kadar yorgun olsam da yürüyeceğim.. ta ki benim için ayrılmış ahşaptan mezarımı bulana kadar.. sadece yürüyeceğim.. şimdi ise
bir sigara daha içmek için ara veriyorum hayatıma..

...gözlerimi açtığımdaysa..
güzel bir koku.. evimde gibiyim sanki.. soğuk bir gecede, sıcak bir duş alıyorum tüm çıplaklığımla birlikte.. ve kendimi yatakta buluyorum birden..
üzerimde en sevdiğim siyah pijamalarım.. ve çift kişilik bir beyinde, tek başıma...
dışarıya karanlık ve soğuk hakim.. gözüm ilişiyor ister istemez ahşaptan küçük ve buğlu pencereye..
görebiliyorum.. küçük bir serçe.. acıyorum ona.. ve ahşaptan pencereyi açıyorum bir gece konaklasın diye sıcakta..
ama küçük serçe uçup gömülüyor karların arasına karanlığı seçercesine.. sonrasın da düşünmeden edemiyorum..
"tanrım daha kaç saat kanat çırpabilecek..?" ardından düşüncelerimle birlikte bir mum yaktım.. ve " aslında ne çabuk geçiyor " diyerek beni yaşlandırmasından kaygı duyduğum o geçmek bilmeyen zaman gelip eritiyor mumumu.. karanlıktayım.. ve karşımdaki aynaya baktıkça endişeliyim ay ışığı vurmuş yüzümün görüntüsünden..
ben neredeyim acaba??..
şşşhh... sessizlik.. bir yerden sesler geliyor delik kulaklarıma.. kim bu oksijene muhtaçmışcasına ardı ardına deli soluyan..
"ups.. sakin yanım..? bu sensin! hoşgeldin... çok koşmuş ve epey yorulmuşa benziyorsun.. bak sana ne diyeceğim.. bu suyu iç ve içeriye git.. orada çift kişilik bir yatak var..
yat.. uzan ve biraz dinlen.. ahşaptan küçük ve buğlu penceresi biraz soğuk alıyor ama idare et olur mu..?
son olarak ahşaptan küçük ve buğlu pencerene minik bir serçe olur da konarsa.. söyle ona lütfen.. 'sadece 4 saat daha kanat çırpabileceksin' diye..
ve.. 'aslında ne çabuk geçiyor..' diye beni yaşlandırmasından kaygı tuttuğum o geçmek bilmeyen zaman gelirse ona mumunun kalmadığını söyle lütfen..
benim tekrardan uzaklara gittiğimi.. uslanmayacağımı söyle.. hadi geç şimdi.. ve kendine rahatbir uyku ısmarla.. ben gidiyorum sakin yanım... yine elveda.."
bu soğuk ebedi mi sanıyorsun..? bu koca dağların arasındaki gözden kaybolan bu küçük patika yol bitmezmi sanıyorsun..? yanılıyorsun.. sabret..
tekrardan gece oluyor..karanlık çöktüğünde => güneşle birlikte şarkılar ve kulağa hoş gelen tüm seslerle birlikte bir yer.. yaşlı bir adam karşımda..
ve gümüşten yol gösterici onun avucunda.. gelecek onun yorgun yumruğunda saklı.. karanlık ise boğucu öfkeyi tekrardan getirdi..
alevler sessizliği sunuyor.. açlıkla arkadaş yaratıklar uyandı.. günahtan çatlamış dudakları.. gelecekse ap-açık bundan böyle..
işaretlerle çağırılan avlara kapıdır belkide.. ve ne dersin..? benimde yolum o kapının eşiğinde..
adımlarım sakin.. adımlarım emin.. adımlarım kulağımın üstünde.. yaşamak içinse çok geç bence..
uyandığımda güneş tekrar doğmak üzereydi.. yolumsa devam eder bilinmezliğe.. bedenim devam eder.. sanrılarımı aldım yanıma..
kalabalık bir mekanda annesini kaybetmiş küçük bir çocuk misali çaresiz kalmışım sanki çareler ülkesinde..
hasret devam eder.. ama o biryere kadar.. " merak ediyorum hasret ne zaman tükeneceksin..? ne zaman teslim edeceksin ruhunu geldiğin yola..?
bana duygusallığımı hatırlatıyorsun.. sıkıldım senden be! ben gidiyorum buradan.." elveda sana gökyüzü.. karanlıkta geldi zaten..
bu sefer kolay gideceğede benzemiyor üstelik.. şurumu kaybettim.. daha sonra taşlarla örülmüş caddelerde buldum kendimi..
sakın sorma bana.. bende bilmiyorum kaç kez düşmüş kalkmış belim.. bilirsin beni... kalabalıktan da ne sıkılırım oysa..
kapattım gözlerimi ve oyun oynadım gözlerim kapalı cesaretimle birlikte.. oda kapattı gözlerini.. ve başladık ölümekoşarmış gibi
koşmaya.. insanlara çarptık onlar bize çarpmamaya çalışırken.. bağırdık onlar susarken..biz koştuk onlar arkamızdan yürüdü..insanlar kızdı ikimize..
onların yapmak istedikleri halde yapamadıklarını biz cesaretimle yaptık diye.. cesaretim güldü bana teşekkür edercesine..
ve terk etti beni.. hemen ardından açtım gözlerimi.. gecikmedi sitem etti yorgun ayaklarım...
ve şimdi ise yürüyorum.. insanlar bakıyorlar hala.. çıkarttım deri ceketimi ve emanet ettim bana en yakın konteynıra..
doğan güneşle karanlıklar aydınlandı.. ve yeni günün sabahına bir dost yaptım kendime..
yılları geçirdim aradan..tükettim sanki zamanı.. her geçen günle dünden kalma oldum, önceki güne hasret
yarınsa bugünden kalma olacağım düne hasret..
Ey eski sevgili.. hani o güzel dudaklarından dökülenler bırakmayacaklardı beni yarı yolda..
şimdilerde yüzlerce kilometre var aramızda.. her metrenin adı hasretmi??..peki ya gelsem.. sıkı sıkı sararmısın beni??
yoksa yine arkana dahi bakmadan çekip gidermisin?? yoruldum..
bir sigara daha içmek için ara veriyorum hayatıma..
bu kez gözlerimi açtığımda..Dağların arasında ahşaptan bir evdeyim. çift katlı , tahta kokulu.
ve güzel , bir o kadarda büyük bir bahçesi.. üzerine çiğ düşmüş parlak çimlerle örtülü bir bahçe.
güneş doğmak üzere. gökyüzü turuncu bir renge sahip , bulutlarla birlikte..
alt katta ki balkonda oturuyorum sessizce.
Etrafı ; üzerinde kıymık dolu, derme çatma, tahtadan çitlerle örülmüş küçük bir çiflik hemen yanda ki.
içinde daha annelik duygusunu yeni tadan bir at. belkide yanında bir kaç domuz.. ve atın yeni doğmuş kızı..Adı angel..
Havada ayaz var. Uluma sesleri kulağımı tatlı tatlı tırmalıyor... Uzaklarda bir yerde ama duyabildiğim
bir tonda creep çalıyor.. üzerimde ise bana büyük gelen ince bir mont...
ön cebinde beyaz çikolatam , bana şans getirdiğime mor bilekliğim..
ve o günlerin anısı..
Kollarım bir birine bağlanmış. Gözlerim ise beni terk edercesine , ileride küçük bir noktaya dalmışlar..
Düşünceli gibi gözüken ama mutlu adamı oynuyorum bu hayatımın en büyük ve son perdesinde...
tenimse hala sana aşık ve sürekli seni hissetmek istiyor..
yanımda beni sarhoş edemeyecek kadar hafif alkollü votkam..
ve diğer yanımda da sen..
senin başın benim omzumda.. ve benim başım çoktan pes etmiş bir şekilde
sana dayalı sanki sensiz yapamazmış gibi.. ahşap sandelyelerimiz o ayazda sıcacık..
sevgimizden dolayı olsa gerek... Sense sızmışsın tatlı tatlı , çoktan uykuya yenik düşmüşsün..
Bense sana "tatlı rüyalar.. rüyanda beni gör.." diye fısıldayan dudaklara sahibim..
sağ elin , birbirine girmiş kollarımın arasında.. sol kolumun yanında.. sol elimin tek parmağında
o daha yeni doğan turuncu güneşi, kar tutmuş dağın bir köşesine yansıtan gümüş bir sadıklık tasması..
Kalbinse, kalbimle.. Kalbimse, kalbinle.. ikiside hayata karşı yorgun ama ikiside yan yana.. hiç ayrılmayacakmışçasına..
 



yazılarım anasayfaya dönmek için tıkla





2008 © Copyright by cunobag® Tüm Haklar saklıdır

cunobag.tr.gg